Äîáğî Ïîæàëîâàòü Ìåæäóíàğîäíîå Åâğàçèéñêîå Äâèæåíèå
Ğàçâèòèå äåòåé İÑÒÅĞ
Îáëà÷íûé ğåíäåğèíã. Áûñòğî è óäîáíî
îò 50 ğóá./÷àñ AnaRender.io
Ó âàñ – äåíüãè. Ó íàñ – ìîùíîñòè. Ñ÷èòàéòå ñ íàìè!
Ïîèñê 
 
                             

25 àïğåëÿ, ÷åòâåğã Íîâîñòè Ğåãèîíû Åâğàçèéñêèé Ñîşç Ìîëîä¸æè Åâğàçèÿ-Ò Åâğàçèéñêîå îáîçğåíèå Àğêòîãåÿ  

Ğàçäåëû
Åâğàçèéñêîå Îáîçğåíè
ÑÌÈ î åâğàçèéñòâå
Íîâîñòè
FAQ
Ìàòåğèàëû
Âûñòóïëåíèÿ Äóãèíà
Èíòåğâüş Äóãèíà
Ñòàòüè Äóãèíà
Êîììşíèêå
Õğîíèêà åâğàçèéñòâà
Òåêñòû
Ïğåññ-êîíôåğåíöèè
Åâğàçèéñêèé äîêóìåíò
Ãåîïîëèòèêà òåğğîğà
Ğóññêèé Ñîáîğ
Åâğàçèéñêàÿ êëàññèêà
Ğåãèîíû
Àíàëèòèêà
Èñëàì
ÑØÀ ïğîòèâ Èğàêà
Åâğàçèéñêàÿ ïîıçèÿ
Âûáîğû è êîíôåññèè
İêîíîìè÷åñêèé Êëóá
Èíòåğâüş Êîğîâèíà
Ñòàòüè Êîğîâèíà
Âûñòóïëåíèÿ Êîğîâèíà
Åâğàçèéñòâî

· Ïğîãğàììà
· Ñòğóêòóğà
· Óñòàâ
· Ğóêîâîäÿùèå îğãàíû
· Áàíêîâñêèå ğåêâèçèòû
· Eurasian Movement (English)


·Åâğàçèéñêàÿ òåîğèÿ â êàğòàõ


Êíèãà À.Ã.Äóãèíà "Ïğîåêò "Åâğàçèÿ" - äîêòğèíàëüíûå ìàòåğèàëû ñîâğåìåííîãî åâğàçèéñòâà


Íîâàÿ êíèãà À.Ã.Äóãèí "Åâğàçèéñêàÿ ìèññèÿ Íóğñóëòàíà Íàçàğáàåâà"

· Åâğàçèéñêèé Âçãëÿä >>
· Åâğàçèéñêèé Ïóòü >>
· Êğàòêèé êóğñ >>
· Åâğàçèéñêàÿ êëàññèêà >>
· Åâğàçèéñêàÿ ïîıçèÿ >>
· Åâğàçèéñêîå âèäåî >>
· Åâğàçèéñêèå ïğåäñòàâèòåëüñòâà >>
· Åâğàçèéñêèé Ãèìí (Ì.Øîñòàêîâè÷) | mp3
· Ï.Ñàâèöêèé
Èäåîëîã Âåëèêîé Åâğàçèè

(ìóçûêàëüíî-ôèëîñîôñêàÿ ïğîãğàììà â mp3, äë. 1 ÷àñ)
Êğàò÷àéøèé êóğñ
Öåëè «Åâğàçèéñêîãî Äâèæåíèÿ»:
- ñïàñòè Ğîññèş-Åâğàçèş êàê ïîëíîöåííûé ãåîïîëèòè÷åñêèé ñóáúåêò
- ïğåäîòâğàòèòü èñ÷åçíîâåíèå Ğîññèè-Åâğàçèè ñ èñòîğè÷åñêîé ñöåíû ïîä äàâëåíèåì âíóòğåííèõ è âíåøíèõ óãğîç

--
Òåìàòè÷åñêèå ïğîåêòû
Èğàíñêèé öåéòíîò [Ïğîòèâ îäíîïîëÿğíîé äèêòàòóğû ÑØÀ]
Ïğèäíåñòğîâñêèé ğóáåæ [Õğîíèêà ñîïğîòèâëåíèÿ]
Òóğöèÿ íà åâğàçèéñêîì âèğàæå [Îñü Ìîñêâà-Àíêàğà]
Óêğàèíñêèé ğàçëîì [Õğîíèêà ğàñïàäà]
Áåëàğóñü åâğàçèéñêàÿ [Åâğàçèéñòâî â Áåëàğóñè]
Ğóññêèå åâğàçèé- öû â Êàçàõñòàíå [Åâğàçèéñêèé ñîşç]
Âåëèêàÿ âîéíà êîíòèíåíòîâ íà Êàâêàçå [Õğîíèêà êîíôëèêòîâ]
ÑØÀ ïğîòèâ Èğàêà [è âñåãî îñòàëüíîãî ìèğà]
Èñëàìñêàÿ óãğîçà èëè óãğîçà Èñëàìó? [Èñëàì]
ĞÏÖ â ïğîñòğàíñòâå Åâğàçèè [Ğóññêèé Íàğîäíûé Ñîáîğ]
Ëèäåğ ìåæäóíàğîäíîãî Åâğàçèéñêîãî Äâèæåíèÿ
· Áèîãğàôèÿ À.Ã.Äóãèíà >>
· Ñòàòüè >>
· Ğå÷è >>
· Èíòåğâüş >>
· Êíèãè >>
Íàøè êîîğäèíàòû
Àäìèíèñòğàöèÿ Ìåæäóíàğîäíîãî "Åâğàçèéñêîãî Äâèæåíèÿ"
Ğîññèÿ, 125375, Ìîñêâà, Òâåğñêàÿ óëèöà, äîì 7, ïîäúåçä 4, îôèñ 605, (ì. Îõîòíûé ğÿä)
Òåëåôîí:
+7(495) 926-68-11
Çäåñü æå â øòàá-êâàğòèğå ÌÅÄ ìîæíî ïğèîáğåñòè âñå êíèãè Äóãèíà, ëèòåğàòóğó ïî ãåîïîëèòèêå, òğàäèöèîíàëèçìó, åâğàçèéñòâó, CD, DVD, VHS ñ ïåğåäà÷àìè, ôèëüìàìè, "Âåõàìè" è âñåâîçìîæíóş åâğàçèéñêóş àòğèáóòèêó.
E-mail:
  • Àäìèíñòğàöèÿ ìåæäóíàğîäíîãî "Åâğàçèéñêîãî Äâèæåíèÿ"
    Ïğåññ-ñëóæáà:
    +7(495) 926-68-11
  • Ïğåññ-öåíòğ ìåæäóíàğîäíîãî "Åâğàçèéñêîãî Äâèæåíèÿ"
  • À.Äóãèí (ïåğñîíàëüíî)
  • Àäìèíèñòğàòîğ ñàéòà
    [ñõåìà ïğîåçäà]
  • Çàêàç êíèã è äèñêîâ.
    Ïî ïî÷òå: 117216, à/ÿ 9, Ìåëåíòüåâó Ñ.Â.

    Èíôîğìàöèîííàÿ ğàññûëêà ìåæäóíàğîäíîãî "Åâğàçèéñêîãî Äâèæåíèÿ"

  • Ññûëêè



    Åâğàçèéñêèé ñîşç ìîëîä¸æè

    Ğóññêàÿ âåùü

    Åâğàçèÿ-ÒÂ
    Ñ÷¸ò÷èêè
    Rambler's Top100



    ..

    Ïğåññ-öåíòğ
    · evrazia - lj-community
    · Ïğåññ-êîíôåğåíöèè
    · Ïğåññ-öåíòğ ÌÅÄ
    · Ôîòîãàëåğåè
    · Êîììşíèêå
    · Àíàëèòèêà
    · Ôîğóì
    Åâğàçèéñêèé ıêîíîìè÷åñêèé êëóá

    Ñòğàòåãè÷åñêèé àëüÿíñ
    (VIII çàñåäàíèå ÅİÊ)
    Ñèììåòğè÷íàÿ ñåòåâàÿ ñòğàòåãèÿ
    (Ñåğãåé Êğèâîøååâ)
    Èçîëÿöèîíèçì íåèçáåæåí
    (Àëåêñåé Æàôÿğîâ)
    İêîíîìè÷åñêèé âåêòîğ òåğğîğèçìà
    (Èëüäàğ Àáäóëàçàäå)

    Âñå ìàòåğèàëû êëóáà

    Ğåéòèíã@Mail.ru
    Avrasyacı Çağrı ve Türkiye'nin Jeopolitiği | Aleksandr Dugin Íàïå÷àòàòü òåêóùóş ñòğàíèöó

    Aleksandr Dugin

    Avrasyacı Çağrı ve Türkiye'nin Jeopolitiği

    1. Bir Yöntem Olarak Jeopolitik

    Jeopolitik yöntem, mahiyeti itibariyle karşıt iki hakimiyet modelinin -deniz ve kara- temel düalizmine dayanmaktadır. Bu düalizmi dikkate almaksızın jeopolitik hakkında fikir beyan etmek, yerçekimi yasalarını bilmeksizin klasik fizikten bahsetmek gibi, tamamen anlamsızdır. Erbabı için bu bilinen bir şeydir. Ancak "jeopolitik" kelimesini televizyon yorumcularından duyan sıradan halk için bu bir yenilik olabilir. Bu çalışma, tüm meseleleri bu bağlamda netleştirmek amacından doğmuştur, jeopolitik yöntemdeki kara-deniz karşıtlığı, bilgisayar teknolojisindeki 0-1 şeklindeki sayısal ikili kodla aynı şeydir.

    Biz, bunu bir aksiyom olarak kabul ederek, jeopolitik analiz alanına adım atıyoruz. Fakat mevcut durumda her şey tedricen daha çetrefilli bir hal almaktadır.

    Her şeyden önce, Kuantum mekaniğinde de olduğu gibi, çoğu şey "gözlemcinin duruşu"na bağlıdır. Beyazlar veya siyahlarla oynadığımıza bakmaksızın oyunun kurallarına prensipte evet dedikten sonra birtakım problemler çıkmaya başlar. Çünkü jeopolitik yöntem tek boyutlu ve tam-simetrik değildir. Siyahlar ve beyazlar (kara-deniz) burada farklı kurallara tabi olmakta, farklı şekilde hareket etmekte, farklı amaçların peşinden gitmektedirler. Bunlar, özerk mantık ve stratejilerle donatılmış nitel kutuplardır. Diğer nicel disiplinlerden farklı olarak Jeopolitik, nitel yaklaşımdan, ana kutupların temel nitel asimetrisinden hareket etmektedir. Jeopolitik analiz mekanı, değişken (anisotropic) hallidir: Karadan denize, denizden karaya bakış farklı sonuçlar verir; bunlar, iki farklı mantığa tabi iki farklı mekandır.

    Kara ve deniz yalnızca gözlemin görünen hali değil aynı zamanda gözlemcinin içsel mahiyetidir; sadece dışarıda değil, içeridedir de. Kara ve deniz medeniyetinin insanları dünyayı, diğer insanları, kültürleri ve inanç sistemlerini kendi jeopolitik gözlükleriyle görürler. Ve bir de karma (şartlı olarak "kıyısal”) ara versiyonlar mevcut olduğundan, sözkonusu tablo inanılmaz derecede karmaşıklaşmaktadır.

    Bununla beraber, jeopolitiğin amacı, her türlü sistemde (en karmaşığında bile) kara ve deniz temel düalizmini ortaya çıkarmaktır. Bu, daha sonra en karmaşık ve çok katmanlı kombinasyonlarda bu esaslardan her birinin gelişme diyalektiğini dikkatle takip etmek için gereklidir. Çinlilerin eril ve dişil iyin ve yang) menşe' teorileri veya Marksist emek-sermaye ilişkisi diyalektiği, bize jeopolitik yöntem hakkında bazı analojiler sunmaktadır; fakat jeopolitikte tabii ki, temel kutuplar farklıdır.

    Jeopolitik, metafizik, gnostik veya etik teşhis yapmayı yani neyin aydınlık, hakikat ve hayır olduğunu; neyin ise karanlık, yalan ve şer olduğunu açıklamayı kendine amaç edinmez. Jeopolitik, her bir medeniyetin değer yapısının manasını anlamaya, idrak etmeye ve onun mantığını tasvir etmeye çalışır. Ancak objektif bir metodolojinin pekala belli bir medeniyetin ürünü olan somut kişileri veya bir grup insanı her zaman kullanıyor olması nedeniyle, objektif jeopolitik, teorik düzeyde dahi mevcut olamaz: her bir milli ekolün niteliksel yaklaşımını yansıtan bir jeopolitik, bir Anglo-Sakson, Alman, Rus, Arap, Çin, Japon, Türk vs. jeopolitiği olacaktır. Ve tüm bu yaklaşımlar, ezeli jeopolitik ikilikten hareket ederek, kendi ülkesinin tarihini, dinini, kültürünü, ırkını kara-de-niz temel yapı koduyla ilişkilendirerek genelleme yaptığı zaman gerçek bir jeopolitik nitelik kazanacaktır.

    Bir halkın ve ülkenin tarihsel olayları ile jeopolitik kod arasındaki ilişkide, milli ekoller düzeyinde önemli eşitsizlikler belirmektedir. Sözkonusu kutuplardan herhangi biri ile azami derecede yakınlaşan medeniyet duruşları mevcuttur. Bu ülkelerin ve medeniyetlerin jeopolitik ekolleri, kural olarak, metodolojinin son derece açık ve tutarlı oluşu ile seçilmektedir. Bu durum doğaldır; zira onlar jeopolitik kodu incelemekle, kendi medeniyetlerinin esas mahiyetini araştırmakta¬dırlar, iki medeniyet -Anglo-Sakson (deniz) ve Avrasyacı (kara)- böylesi imtiyazlı bir durumda bulunmaktadır. Diğer medeniyet nüvelerinin çoğunluğu melez bir karakterdedir: Bunların jeopolitik özelliklerini tahlil ettiğimizde zorunlu olarak kara ve deniz esaslarının dengesinden bahsederiz. Diğer bir deyişle, Avrasyacı ve Atlantikçi (Anglo-Sakson) medeniyet dışındaki medeniyetlerin tamamı muhtelif düzeylerde "kıyısal nitelik" taşımakta, iki temelin diyalektik uyumu üzerinde kurulmaktadır. Tabii ki, Avrasyacı ve Atlantikçi çevrenin kendisinde de gerek yekpare gerekse heterojen (jeopolitik açıdan) hatlar mevcuttur. Fakat burada tek bir temel istikametin mevcudiyetinden söz edilebilir. Bu istikametten sapmak mümkün olmakla beraber, doğrudan karşıt olanla değiştirmek imkansızdır. Kıyısal medeniyetler için ise durum böyle değildir: Burada Avrasyacı veya Atlantikçi prensiplerin zaferi, medeniyet yönünün radikal değişimine neden olabilir. Gerçi bu "kıyısal medeniyetler" açısından jeopolitik temayül değişiklikleri ile oynama, jeopolitik kimliğin temeline konulmuştur. Bu oyun, kendi ana vektörleri ile kırılmaz surette ilişkili olan jeopolitik kutuplardan farklı olarak, ne radikal bir etik anlamı, ne de mutlaklığı içermektedir.

    2. Jeopolitiğin Tanımlanması

    Jeopolitik araştırmalarına ilgi arttıkça, jeopolitiğin açıkça bir tanımını yapmak daha önemli bir hale gelmektedir. Bu, sözkonusu kavramın hem daraltılmaması hem de genişletilmemesi için gereklidir, isveçli Rudolf Kjellen'in "jeopolitik, devletin teritoriyle ilişkisini inceleyen bir disiplindir" şeklindeki temel tanımı bugün için açıkçası yeterli değildir. Çünkü yüzyılı aşkın araştırmalar, jeopolitik yöntemin sadece devletler tarihinde değil, medeniyetsel, kültürel, dini ve iktisadi kurallara uygunlukların sistematize edilmesinde de pekala kullanılabileceğini göstermiştir. Bugün "Ortodoksluğun jeopolitiği", "islamın jeopolitiği", "sosyalizmin jeopolitiği", "demokrasinin jeopolitiği", "beyaz ırk"ın ve "siyahiler"in jeopolitiğinden bahsetmemiz gayet mümkündür. Bu nedenle, "jeopolitik"in daha geniş tanımını vermenin tam sırasıdır

    Jeopolitik, insanlığı mekan faktörüyle karşılıklı ilişkisi içerisinde inceleyen bir disiplindir.

    Son yüzyıllarda diakronizmin katı ve nitel algılanışı üzerine kurulan tarihsel (geçici) yöntem geçerli olmuştur: Halkların ve devletlerin tüm hayatı, bir gelişme süreci olarak değerlendirilmiş, tasvir edilmiş ve araştırılmıştır. Bu çerçevede tarihsel gelişmenin evrensel yasalara uygunlukları, hayatın zamana göre kurulması, ebedi şeyler olarak addedilmekteydi. Diakronik yaklaşıma olan yakın ilgi, nitel zamanla yani tarihin kendisi ile büyülenme burada tezahür etmekteydi. Coğrafya (mekan) sırf tarihin (zaman) prizması vasıtasıyla idrak edilmekteydi. Bu yüzden, halklar ve ülkeler, dinler ve kültürler dolaylı ve açık şekilde "gelişmişler" ("öncüler", "ilerlemeciler") ve "gelişmemişler"e ("geri kalmışlar", "ilkeller") bölünmekteydi. Tarihselciliğin benzersiz olması gelişmemişlerin herhangi bir değer ve orijinaliteye sahip olma hakkını reddediyordu: gelişmemişler yalnızca "öncülere yetişmek"le değerli hale gelebilirlerdi.

    Tarihselciiiğin istismar edilmesi, pek çok ilginç öğreti üretti, fakat bir sürü haksızlıklara da yol açtı. Bunlardan en rezili, (köle ticaretinden Auschvvitz toplama kampının dehşetlerine) Avrupa ırkçılığıdır. Nitel zaman kriterlerine bağlılık, tarihin daha yüksek bir aşamasına mensup olma, birilerine ötekiler üzerinde hakimiyet kurma hakkını sağlamaktaydı. Gerekçeleri de, ötekilerin "gelişmemiş", dahası "yetkinleşmemiş, eksik, zararlı" olmalarıydı, "ilerlemeci" milletler, çocuk¬ların, özürlülerin veya geri zekalıların himayeye alınmasına benzer şekilde "geri kalmışlar"! idare etme hakkını kendilerinde görmüşlerdi.

    Jeopolitik, mekansal kritere öncelik vermekle (özellikle Aydınlanma Çağından itibaren açıkça ifade edilen) tarihselciliğe karşı tek taraflı hayranlığı dengelemeyi hedeflemektedir. Bir bakıma, jeopolitik medeniyetler ve halkların senkronik tablosundan hareket etmektedir. Bir tarihçi için her şeyden önemlisi "ne zaman" sorusuna bir cevap bulmaksa, bir jeopolitikçi için bu "nerede" sorusudur. Olayların anlamı, zaman ekseninden ziyade mekan üzerindeki konumlarıyla da belirlenmektedir.

    Tarihselcilik, mekan (coğrafi) faktörünün türdeş ve önemsiz olduğu, tarihi zamanın ve yapısının temelde bir olduğu koşulundan ileri gelmektedir. Jeopolitik ise kürenin her bir noktasında, mekanın içsel işleyişe uygunluklarını yansıtan kendine özgü zamanı olduğunu kabul etmektedir.

    Bu şekilde anlaşılan jeopolitik, insan düşüncesinin, felsefesinin ve analizinin yeni biçimleri için muazzam ufuklar açmaktadır. Şimdi anlaşılmıştır ki, jeopolitik yaklaşımın uluslararası ilişkiler, askeri strateji veya makro-iktisat alanına tatbik edilmesi, bir güç uygulamasından ve oldukça somut ol¬gulara yeni temel bir metodolojinin özel ve sınırlı -fiilen tecrübe ve tatbik edilebilir- bir uygulanmasından başka bir şey değildir. Yerel siyasi amaçların gerçekleştirilmesinden başlayan jeopolitik, fark edilmeden öyle bir raddeye geldi ki, buradan daha büyük bir ölçeğe geçmesi mukadderdir.

    Tarihselcilik modernite çağının alameti idiyse, jeopolitik -veya daha geniş anlamda, mekan felsefesi- postmodern çağın öncelikli enstrümanı olma iddiasındadır.

    3. Türkiye'nin Jeopolitiği

    Türkiye jeopolitiğinin bütünsel bir tablosunu, tabii ki çağdaş Türklerin çizmesi gerekir. Bu, bütün bir milli ekol faaliyetinin ürünleri olmalıdır. Biz ise, bu temel konuya yaklaşımın sadece başlıca hususlarını kaydetmeye çalışalım.

    Türkiye jeopolitiğinin temel saikinin Türk etnik menşeinin kadim katmanları olduğunu kabul etmek gerekir. Devasa bir dünya imparatorluğunu (ki onun hayati merkezini şu anki Türkiye muhafaza etmektedir) kuran Türklerin tarihi yükselişinin kökünde de bu faktör bulunmaktaydı.

    Bozkır göçebeleri olan kadim Türkler, açıkça ifade edilen kı¬tasal, karasal kaynağın taşıyıcıları idiler. Onlar Avrasya'nın enginliklerinde bir halk olarak teşekkül etmiş ve yayılma, özgürlük ve iktidar enerjisini özümsemişlerdi. Moğol, iskit, Hun, Avar, Got, Alan vs. diğer Avrasya göçebeleri gibi Türkler de, gerek stepleri, gerekse daha barışçı olan yerleşik medeniyetleri kontrolü altında birleştiren göçebe imparatorluk prensibini kendi kültürlerinde barındırmaktaydılar. Göçebe imparatorluklar daima tüm Avrasya tarihinin kaynaştırıcı unsuru sayılmıştır. Jeopolitiğin kurucusu Halford Mackinder'in ifadesiyle, bu imparatorluklar "kara eşkıyaları" dalgasının parlak ifadesi idi. Aslında kıtanın derinliklerinden gelen ve kıyısal hatlardan azami uzaklıkta veya taşımacılığa kapalı soğuk okyanus mekanları ile çevrelenen bu yayılmacı ve kaynaştırıcı saik, jeopolitikte Avrasyaalık olarak adlandırılmaktadır.

    Bu anlamda, çağdaş Türkiye'nin ve hatta Osmanlı imparatorluğu'nun kuruluşunun kökleri saf Avrasyacılık muhitine inmektedir.

    Bu derin arkaik Avrasyacı menşei Türkiye jeopolitiğinin ma¬yası addetmek icap eder. Jeopolitik köktencilik (Türkçe anlamındaki) bakış açısı savunulursa, o zaman asıl bu alt katman başlıca ve belirleyici etken olarak değerlendirilmelidir.

    Mekan felsefesi olarak jeopolitik, "ilerleme" anlayışını tanımadığından, bu Avrasyacı katman, Türkiye devletçiliği tari¬hinde üstünlük teşkil etmesine ve şu anki aşamada bir hayli zayıflamasına rağmen hiç de küçülmemiştir.

    Aslına bakılırsa Panturanizm ülküsü asıl bu derin katmana seslenmektedir. Gerçi sırf ırksal faktör ve tarihi Rusofobi (Rus aleyhtarlığı) vurgusu (aynı zamanda, bu ideolojinin üçüncü güçlerce ara amaçlar için kullanılması ihtimali) bu ülküyü esaslı bir şekilde göreceli kılmaktadır. Eğer Panturanizmin Avrasyacı bağlamda tashih edilmesi mümkün olsa idi, Türkiye jeopolitiğinin tutarlı ve çelişkisiz bir modeline oldukça uygun olacaktı.

    Türkiye jeopolitiğinde ikinci düzlem, esasen Osmanlı jeopolitiğidir. Burada başlangıçtaki Türk saikinin temelinden değişimi ortaya çıkmakta, islam faktörü ve Türkler tarafından fethedilen toprakların girift etnik ve kültürel yapısı devreye girmektedir. Burada islamın tarihi jeopolitiği ile.Akdeniz ve Orta Doğu'nun asırlara dayanan mürekkep jeopolitik sisteminin ortak hayatı (symbiasis) sözkonusudur. Gerek islamın, gerekse Orta Doğu-Akdeniz havzasının jeopolitiği, kara ve deniz vektörlerinin sıkı bir biçimde içice geçtikleri tamamen farklı konulardır.

    İslam ümmetinin temelini atan Arap fütuhatı, kökü itibariyle şüphesiz ki, karasal ve kıtasal idi. Akdeniz ise, kara ve deniz prensiplerinin birbiriyle daima çatıştığı karşıt jeopolitik yönelimlerin yumağı idi. Her iki jeopolitik gerçekliğin neredeyse belirgin bir şekilde tebarüz ettiği karasal Roma-denizci Kartaca açık zıtlığının dışında, sözkonusu esaslar, bu havzanın Mısır, Suriye, Mezopotamya, Yunanistan, iran vs. gibi tüm medeniyetlerde daha örtülü ve hassas bir biçimde bir arada bulunmaktaydı.

    Osmanlı imparatorluğu, tüm bu mürekkep jeopolitik mecmuun tamamını Avrasyacı sert bozkırlıların denetimi altında toplamıştı. Bu bozkırlılar, imparatorluk kurucu enerjileri ve sade fakat sert askeri etikleri sayesinde bu çok çeşitli kitleyi tek bir jeopolitik sistemde eritip kaynaştırmayı başarmışlardı, Ancak Mağrip'ten Balkanlar ve Kafkaslara kadar büyük mekanlar üzerinde denetim kuran Türklerin kendileri de, fethettikleri medeniyetlere özgü jeopolitik eğilimleri tedricen benimsemekteydiler. Osmanlı İmparatorluğu'nun jeopolitik tarihinin tam bir tablosunu çizmek özenli ve ayrıntılı bir araştırmayı gerektirmektedir. Bu, genelde jeopolitik için de gerekli olacak önemli ve ilgi çekici birçok bilgi verebilir. Bildiğim kadarıyla, henüz böyle bir çalışma mevcut değil.

    Türkiye'nin jeopolitik tarihindeki üçüncü temel aşama, milli veya post-emperyal aşama olarak adlandırılabilir. Akdeniz'in uçsuz bucaksız mekanlarına fevkalade yayılmadan sonra imparatorluğun idari nüvesinin jeopolitik saiki, dar bir milli devlet boyutuna kadar geriledi. Bu durum hemen birçok yeni probleme yol açtı: Türkler emperyal idarenin etnik çekirdeğini oluşturdukları zaman milli esas, jeopolitik, sosyal ve dini misyonla örtüşmekteydi. Fakat önder bir etnisitenin üstünlüğünde Kemalist ulus-devlet modeline geçişte özellikle Rum, Bulgar, Ermeni ve Kürt milli azınlıklar problemi yeni bir boyut kazandı. Modem Türkiye'nin, Genç Türklerin demir iradesi ile perçinlendiğini,, laiklik ye milliyetçilik prensipleriyle kaynaşmış, katı bir askeri özün üstünlüğünde kurulduğunu biliyoruz. Fakat askeri-siyasi yapıyla böylece perçinlenen ulus-devlet oluşumu artık büsbütün yeni bir jeopolitik çizgiyi dikte etmekteydi: O andan itibaren Türkiye, islam aleminde liderlik iddiasında bulunamazdı. Zira diğer islam ülkelerinin (Büyük Britanya tarafından desteklenen ve hatta tahrik edilen) çoğunluğu, Türkiye karşıtı milli politikalar neticesinde ortaya çıkmışlardı. Türkler emperyal fonksiyonlarını da kaybetmişlerdi; devletleri etrafında Arap ülkeleri, Rusya, Yunanistan, Bulgaristan, Yugoslavya, iran gibi eski ve yeni düşmanlar bulunmaktaydı. Bu durum, dış desteği zorunlu kılıyordu. Ankara, 20. yüzyılın birinci yarısında angaje olmamış jeopolitik müttefik olarak Almanya'ya yönelmiş, II. Dünya Savaşından sonra ise, bu "harici akciğer" ABD olmuştur.

    Jeopolitik açıdan bu, Türkiye'nin büyük jeopolitikten (kıtasal ve emperyal) küçük jeopolitiğe (durumsal ve pragmatik) geçişi anlamına gelmektedir. Biçim ve muhteva bakımından Atlantikçi blok olan NÂTO'ya girişin, aslında Türk tarihini oluşturan derin jeopolitik etkenlerin tezahür etmesiyle gerek kavramsal ve tarihsel, gerekse medeniyetsel olarak çatışacağını dikkate almak gerekir. Bu etkenler, şüphesiz ki, çoğunlukla karasal ve Avrasyacı idi. NATO ile ittifak taktik meseleleri çözmekteyse de, milli devletin biçimi ve askeri-demokratik laik rejim büyük çaplı jeopolitik geleceğin temeli olamaz. Diğer bir deyişle, Türkiye'nin (küçük değil) büyük oyunda ağırlığı olan bir oyuncu olması için kendi tarihinin manasını yeniden idrak etmesi, yeni perspektifleri tasarlaması, Ankara'nın mutabık olabileceği büyük ölçekli jeopolitik projelere sahip sağlam ve güvenilir partnerler bulması gerekir.

    4. Türkiye için Yeni Avrasyacılık

    Bir Rus jeopolitikçisi olarak hiç şüphesiz öne sürülen jeopolitik projelerin tavsiye edilmesinde ve değerlendirilmesinde tarafsız değilim. Bunların tümü artık Avrasyacı projeler sayılmaktadır; zira Rus medeniyetinin jeopolitik mahiyeti Avrasyacılıktır. Mekan felsefesi nokta-i nazarından Rusya, Avrasya'dır; Rusya ve Avrasya medeniyetsel ve jeopolitik açılardan müteradiftir. Anglo-Sakson dünyası (objektif olarak Dünya Adası) örneğinde olduğu gibi, Heartland topraklarını içine alan Rusya'nın derin kimliği çok açıktır: Rusya ya büyük Avrasyacı kıtasal imparatorluk olacak, ya da hiç varolmayacaktır. Rusya'nın jeopolitik kimliği, "kara eşkıyaları" dalgasına, Slav unsurunun Cengiz Han imparatorluğu'nun Türk-Moğol kökeni ile ittifakına dayanmaktadır. Rus Avrasyacı düşünürler (N. S. Trubetskoy, P. N. Savitski, N. N. Alekseyev, P. S. Suvchinski, L. N. Gumilev) kendi çalışmalarında bu hususu tetkik ve sistematize etmişlerdi. Bu nedenledir ki, Türkiye'de en çok ilgimi çeken şey Avrasyacı eğilimlerdir. Çünkü bu temel üzerine sadece günübirlik müşterek menfaatlere ulaşılmakla kalınmaz, Karadeniz çevresinde ve Kafkasya'da birkaç asırdır süren Rus-Türk çatışmasına da son verilebilir ve aynı zamanda stratejik yeniden yapılanma doğrultusunda tüm kıta için yeni çok kutuplu bir proje geliştirilebilir.

    Bir ulus devlet ve NATO üyesi olarak Türkiye, Avrasya proje¬si için yeterince hasım bir oluşumdur: böylesi bir Türkiye ile Rusya'nın ortak hedeflerinden çok daha fazla jeopolitik çelişkileri bulunmaktadır. Realist olmak ve durumu aklıselimle değerlendirmek gerekir: Ankara'nın Çeçen ayrılıkçılarına belirli düzeyde yardımı, eski Türk-Ermeni sürtüşmeleri, Bakü'de Moskova karşıtı atmosferin desteklenmesi, Bakü-Ceyhan petrol boru hattı inşasıyla ilintili tüm konular, Atlantikçi ve Avrasya karşıtı stratejinin parametrelerine açıkça uygun düşmektedir. Bu durumda Rusya, iran'la ilişkilerin pekiştirilmesinden, Ermenileri öncelikli olarak desteklemeye, Kıbrıs konusunda Rumlar lehine lobicilikten, Kürt isyancılar ve islamcı gelenekselciler ile samimi ilişkilere varıncaya kadar geleneksel bir karşı hareketler sistemine otomatik olarak itilmektedir. Fakat tüm bunlar taktik düzeyde olan şeylerdir. Yeni Avrasyacı proje, tamamen farklı bir şeyi öngörmektedir.

    Yeni Avrasyacılık, günümüzdeki durumu küresel boyutta idrak etmeyi önermektedir: Biz, tek kutuplu bir dünyanın, yani doğrudan Amerikan kontrolünde ve Anglo-Sakson siyasi, iktisadi ve dini değerlerin hakimiyetindeki küresel Atlantikçi imparatorluğun kuruluşu eşiğinde bulunmaktayız. Jeopolitik açıdan sözkonusu olan, denizin küresel zaferi ve karanın mağlubiyetidir. Demek ki, yeni dünya düzeninin kurbanları sadece karasal devletlerin siyasi-stratejik menfaatleri değil, tekdünyacı (mondialist) ikameci-kültürün Procrustes1 yatağı¬na sığmayan tüm geleneksel değerler ve normlar sistemi olacaktır. Bugün kimse münferit mücadelede galebe çalmaya kabil değildir: halklar ve inançlar kendi aralarında hangisinin değerleri daha iyidir diye iddialarda bulundukları sürece, globalleşmenin küresel silindiri halkların, ırkların, dinlerin ve kültürlerin tüm farklılıklarını ve özelliklerini "tek bir insanlık" asfaltında ezecektir. Bu süreçte de, gerek ABD ile gönüllü işbirliğine gidenler, gerekse müstakbel küresel diktatörlüğe karşı çıkmaya cesaret edenler eşit düzeyde zarar görecek. Kendi kimliğimizi savunmak için bizler, çok az bir süre önce rakiplerimiz ve hatta hasımlarımız olanlarla dahi ciddi jeopolitik bir ittifaka girmek zorundayız.

    Dolayısıyla, gerçekte ve derinden bizi yakınlaştıran şeyi aramak gerekir. Türkiye'nin jeopolitik kökünün asıl Avrasyacılıkta aranması icap ettiğini yukarıda ifade ettim. Bu az bir şey değil. Bu, Rusya-Türkiye ilişkilerinde yeni bir sayfa açılması için ciddi bir temel sunmaktadır. Bununla beraber, hayaller kurmak gerekmez: Bu sayfayı yazmak hiç de kolay olmayacak; çünkü Ruslar ve Türklerin göreceli uyuşmazlığı diğer geri kalan şeyler gibi bizim tarihi kimliğimizin bir parçasıdır. Fakat, Amerikan merkezli yeni dünya düzeninden gelen tehdidin ciddiyeti, bizleri bu aşamaya mümkün olduğunca hızlı geçmeye mecbur etmelidir.

    Büyük Rus filozofu Konstantin Leontev, Rusya ile Türkiye'nin mukadderatının birleşmesi gerekeceğini henüz 19. asrın sonlarında söylemiş, o zamanın bu iki imparatorluğunda pek çok ortak nokta bulmuştu. Leontev'e has olan bu Turkofillik (Türk severlik), daha sonra Trubetskoy'dan Gumilev'e kadar Rus Avrasyacılarının Turkofilliği şeklinde yeniden canlandırıldı. Dost Türk halklarının imparatorluk kurucu saikinin değerini idrak eden biz Slavlar, dostluk elini uzatmaya hazırız. Avrasya çok büyüktür ve enginlikleri herkese yeter. Ancak 21. yüzyılın "Amerikan yüzyılı" olacağına ilişkin meşum kanaat gerçekleşirse, o zaman biz ortak Vatanımızı kaybedebiliriz. Eğer bu yüzyıla "Amerikancı" olma hükmü verilmişse, o zaman Avrasya'yı ölüm bekliyor. Çünkü jeopolitiğin başlıca yasasına göre, bir deniz medeniyeti olarak Atlantikçilik, bir kara medeniyeti olarak Avrasyacılığın doğrudan karşıtıdır.

    Aleksandr Dugin 17 Ocak 2003

    Òåëåïàğòèÿ

    Àëåêñàíäğ Äóãèí: Ïîñòôèëîñîôèÿ - íîâàÿ êíèãà Àïîêàëèïñèñà, Russia.ru


    Âàëåğèé Êîğîâèí: Âğåìÿ Ñààêàøâèëè óõîäèò, Georgia Times


    Êğèçèñ - ıòî êîíåö êîå-êîìó. Ìíåíèå Àëåêñàíäğà Äóãèíà, russia.ru


    Êàê íàì îáóñòğîèòü Êàâêàç. Âàëåğèé Êîğîâèí â ıôèğå ïğîãğàììû "Äåëî ïğèíöèïà", ÒÂÖ


    Ñïàñòè Çàïàä îò Âîñòîêà. Àëåêñàíäğ Äóãèí â ıôèğå Russia.Ru


    Êîğîâèí: Ñîáà÷üÿ ïğåäàííîñòü íå ñïàñåò Ñààêàøâèëè. GeorgiaTimes.TV


    Ãëàâíîé öåííîñòüş ÿâëÿåòñÿ ğóññêèé íàğîä. Àëåêñàíäğ Äóãèí â ïğÿìîì ıôèğå "Âåñòè-Äîí"


    Ãîçìàí vs.Êîğîâèí: ÑØÀ ïğîèãğûâàşò Ğîññèè â èíôîğìàöèîííîé âîéíå. ĞÑÍ


    Àëåêñàíäğ Äóãèí: Ğóññêèé ïğîåêò äëÿ Ãğóçèè. Russia.Ru


    4 íîÿáğÿ: Ïğàâûé ìàğø íà ×èñòûõ ïğóäàõ. Êàíàë "Ğîññèÿ 24"

    Ïîëíûé âèäåîàğõèâ

    Ğåàëüíàÿ ñòğàíà: ğåãèîíàëüíîå åâğàçèéñêîå àãåíòñòâî
    Áëîêàäà - ìàíòğà âîéíû
    (Ïğèäíåñòğîâüå)
    ßíòàğíàÿ êîìíàòà
    (Ñàíêò-Ïåòåğáóğã)
    Şã Ğîññèè êàê ïîëèãîí äëÿ òåğğîğèçìà
    (Êàáàğäèíî-Áàëêàğèÿ)
    Ñèìâîëèêà Ğîññèéñêîé Ôåäåğàöèè
    (Ğîññèÿ)
    Êîìó-òî âûãîäíî ğàñêà÷àòü Êàâêàç
    (Êàáàğäèíî-Áàëêàğèÿ)
    Íàğîäû Ñåâåğà
    (Õàáàğîâñêèé êğàé)
    Ïğèäíåñòğîâñêèé ñòÿã Âåëèêîé Åâğàçèè
    (Ïğèäíåñòğîâüå)
    Ñóçäàëü
    (Âëàäèìèğñêàÿ îáëàñòü)
    Âîçâğàùåííàÿ ïàìÿòü
    (Áóğÿòèÿ)
    Áàëàëàéêà
    (Ğîññèÿ)
    ...ğåêëàìíîå

    Âèäû öâåòíîãî ìåòàëëîïğîêàòà
    Âîçäóøíûå çàâåñû
    Òîïàñ 5